Kazasker Mustafa İzzet Efendi
Kazasker Mustafa İzzet Efendi Türk hat san‘atında “Kazasker Efendi” nâmıyla tanınan Mustafa İzzet Efendi, hattatlığı yanında musıki-şinaslığı ile de dönemin san’at ve kültür hayatının en ma’ruf simalarından biri idi. İstidadındaki fevkalade yetenekler sayesinde daha küçük yaşında olduğu halde dikkatleri üzerine çekmiş ve bu sayede değerli zevatın himayesinde mükemmel bir eğitim almıştı.
Kazasker Mustafa İzzet Efendi Hayatı
1814 yılında kaynaklarda Bahçekapı olarak geçen bölge, yani bugünkü Sirkeci civarında hâlâ ayakta olan Hidayet Camii’nde, İzzet’teki yetenekten hayli memnun medrese hocası Kömürcüzade Mehmet Efendi, kendisinden naat okumasını ister. Henüz on üç yaşında olan İzzet’in hayatı okuduğu bu naat ile değişecektir. Ara sıra namaz kılmak için Hidayet Camii’ine giden Sultan II. Mahmud, rastlantı sonucu hutbe dinleyenler arasındadır.
Sultan, bu küçük çocuğun sesini ve hitabetini çok beğenir, yanına çağırır ve biraz konuşur. Yardımcılarına da çocuğun Enderun’a alınması için talimat verir. İzzet, 18-19 yaşlarındaki gençleri alan Enderun Mektebi için henüz çok küçüktür. Bu nedenle Silahtar Gazi Ahmet Paşazade Ali Paşa onu kendi dairesine alarak, gözetiminde tutar. Sonrasında Enderun’a hazırlanmak üzere Galata Sarayı Hümayun Mektebi’ne (bugünkü adıyla Galatasaray Lisesi) gönderir.
Kazasker Mustafa İzzet Efendi Sanat Anlayışı
Ancak her büyük san ‘atkar gibi, arayış içinde geçen inişli çıkışlı bir gençlik devresi geçirmiş olan Mustafa İzzet Efendi. Sultan Mahmud’un lütûf ve iltifâtına nâ’il olmakla durulmuş ve hat san’atına damgasını vuracak olan olgunluğa kavuşmuştur. Ancak asıl büyük şöhretini Sultan Abdülmecîd’in sâyesinde kazanmış. Onun tesiriyle yönelmiş olduğu Mahmud Celaleddin Efendi ekolünün izlerini taşıyan şahsına özgü şivesi ile Türk hat san’atı tarihinde müstesna bir mevki’e kavuşmuştur.
Aklâm-ı sitteyi Çömez Mustafa Vâsıf Efendi’den meşketmiş olan Mustafa İzzet Efendi’nin, san‘at yaşamı boyunca 11 mushâf-ı şerîf ve hemen hemen bir o kadar Delâ’ilü’l-hayrât. 30’dan ziyâde En’am-ı Şerif, 200’den fazla hilye-i sa’adet ve pek çok kıt’a ve murakka’ yazmış olduğu tespit edilmiştir. Eserleri Türkiye’nin ve dünyanın en önemli müzelerini süsleyen. Mustafa İzzet Efendi’nin Ayasofya Cami’nde asılı duran İsm-i Celâl, ism-i Nebevî, dört halifenin isimleri ile Hasan ve Hüseyin’in isimlerini ihtivâ eden elvâh-ı celîlesi ise, hüsn-i hattaki kudretinin timsâlleridir.
Kazasker’in İstanbul’u Çevreleyen Eserleri
Kazasker’in gurur duyduğu eserlerden en önemlisi şüphesiz sahabe kabirlerinin onarımı sırasında değiştirilen kitabeleri yazmaktı. Sultan II. Mahmut, İstanbul’daki sahabe kabirlerinin 1835’te yenilenen kitabelerin yazımını Mustafa İzzet’ten isteyerek, bir nevi, ona olan teveccühünü ifade etmiştir. Seyit hattat bu vesileyle Eyüp’te Ebu’d-Derdâ; Ayvansaray’da Muhammed el-Ensari, Ebu Şeybe el-Hudri, Hamdullah-ı Ensari; Eğrikapı’da Hafir; Balat’ta Cafer-i Ensari ve Kasım Mecidi’nin kitabelerini yazmak şerefine nail olur.
Ayasofya’daki 8 levhanın yanı sıra, kubbesinin içindeki celi sülüs yazı da onun tarafından yazılmıştır. Bu yazı Nur Suresi’nin 35. ayetini kısmını içerir. Ayetin anlamı şöyledir: “Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzer. O lamba bir sırça içindedir. O sırça, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer. Ne doğuya ne de batıya ait olan mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulur. Bu öyle bir ağaç ki, neredeyse ateş değmeden de ışık verir. Nur üstüne nurdur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah gerçeği anlamaları için insanlara misaller verir. Allah her şeyi bilir.”
İzzet Efendi’nin Ayasofya’nın 1849’daki tamiri sırasında yazdığı bu ayet, kubbenin ölçüsüne göre satranç usulüyle büyütülüp varak altınla işlenir. Daha sonra ayet Kasımpaşa, Yahya Efendi, Küçük Mecidiye, Hırka-i Şerif ve Sinan Paşa camilerinin kubbelerine de uyacak şekilde yaptırılır.